La Biennale di Venezia (Venedik Bienali) ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) işbirliğiyle Venedik Bienali Tarih Arşivi tarafından hazırlanan ve küratörlüğünü Luigia Lonardelli’nin üstlendiği “Gökyüzünü Rüzgâr Çizer. Venedik Bienali Marco Polo’nun izinde” başlıklı özel projenin üçüncü etabı, 2-5 Ekim 2025 tarihlerinde Artİstanbul Feshane’de düzenleniyor.

Fotoğraf: Giulia Gandini
Ölümünün 700. yılında Marco Polo’yu anma etkinlikleri kapsamında başlatılan proje, ünlü seyyahın İtalya’dan Çin’e uzanan yolculuğunun izlerini takip ediyor. Venedik Bienali tarafından sanatçı Cevdet Erek’e sipariş edilen gezici enstalasyon Amfibio, Çin’in Hangzhou şehrindeki ilk gösterimi ve Venedik’teki ikinci etabının ardından yolculuğunu İstanbul’da, Amfibio Ses Günleri ile sürdürüyor.

İlk kez 2024 Aralık ayında sergilenen Amfibio, her bir yinelenmesinde gerek mimari yapısı gerekse ses sistemiyle, buluştuğu yerin ve dilin ritimleriyle etkileşim içinde dönüşüme uğrayacak modüler bir toplanma ve performans alanı olarak tasarlandı. Bu şekilde Amfibio’nun okumalara, söyleşi ve tartışmalara evsahipliği yapması planlandı.
Amfibio nedir?
Amfibio başlığı hem suda hem karada yaşayabilen varlıkları tarif eden amfibi kelimesine gönderme yaparak işin ikili doğasını yansıtırken “amfi” öneki de çevreleme veya bir mekânın içinden geçme fikrini çağrıştırıyor. İstanbul etabında bir kez daha geçici ve değişken karakterini ortaya koyan enstalasyon, bu kez de içinden geçen seslerin uçuculuğunu ve kendisine ev sahipliği yapan Artİstanbul Feshane’nin suya ve toprağa yakın yatay yapısının geçirgenliğini vurguluyor.
Amfibio ziyaretçilerle 2 Ekim Perşembe sabahı Venedik Bienali Başkanı Pietrangelo Buttafuoco, İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İBB Kültür Dairesi Başkanı T. Volkan Aslan, Venedik Bienali Tarihsel Arşiv Sorumlusu Debora Rossi, Projenin Küratörü Luigia Lonardelli ve sanatçı Cevdet Erek’in katılımıyla düzenlenecek bir basın toplantısının ardından buluşacak. Artİstanbul Feshane’nin açık alanında ziyaretçiler dört gün boyunca Amfibio’da sunulan Cevdet Erek imzalı ses yerleştirmesini deneyimleme fırsatı bulacaklar. Dört akşam, dört performans
Amfibio Ses Günleri adlı kamusal program ise 2 Ekim Perşembe akşamı müzisyenler Gökhan Deneç ve Fulya Uçanok’un elektro-akustik konseriyle başlayacak. 3 Ekim Cuma akşamı vurmalı çalgılar topluluğu sa.ne.na, Michael Gordon’un simantra çalgısının boğuk tahta tınısından ilham aldığı ve bu antik Bizans çalgısından adeta büyülü bir ses heykeli yarattığı bestesini seslendirecek. 4 Ekim Cumartesi ise MİAM Gendy Topluluğu, sesleri Iannis Xenakis’in modellerine benzer, algoritmaya dayalı bir yaklaşımla işleyecek. Amfibio Ses Günleri, 5 Ekim Pazar akşamı Peradi Ensemble’ın vokal performansıyla sonlanacak.
2-5 Ekim arasında her biri 18.00’de başlayacak ve herkesin ücretsiz olarak takip edebileceği performanslarda besteci ve müzisyenler sırayla yapının üzerinde ve çevresindeki işitsel imkânları keşfe çıkacak. Amfibio’daki performanslar sırasında sanatçılar, dinleyicilerle ve Feshane bahçesinden geçen ziyaretçilerle de etkileşim hâlinde olacaklar.
Feshane’de düzenlenecek müzik ve ses performansları algıları dönüştürmeyi ve şehrin güncel deneysel müzik sahnesinden ve bu alandaki araştırmalardan bir seçki sunmayı hedefliyor. Geleneksel repertuvarların yeniden yorumlanması, yeni işbirlikleri ve mekânsal düzenlemelere deneysel yaklaşımlarla Amfibio, izleyicileri Feshane’nin açık alanları ve kentin işitsel peyzajıyla dinamik bir etkileşim kurmaya çağırıyor.
Venedik Bienali ve Bienal’in Tarih Arşivi, Amfibio Ses Günleri vasıtasıyla, Marco Polo’nun adımlarının izinde giderek gelenekle çağdaşlık, Doğu’yla Batı arasında köprü kuran bir yol çiziyor ve farklı sanat disiplinleri, kültürler ve diller arasında diyaloğu geliştirmeye olan bağlılığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Küratör Luigia Lonardelli, Cevdet Erek’in Amfibio işinin Haliç’in kıyısında kendine yeni bir ortam bulduğunu; sanatçının memleketinde, dereyle deniz arasında, tatlı ve tuzlu suların birbirine karıştığı bir alana yayıldığını ifade ediyor. Artİstanbul Feshane’nin açık alanlarına uygun biçimde tümüyle yeniden tasarlanan bu enstalasyon, yerleştiği mekânın özgün mimari özelliklerini çoğaltmak ve hacimlerini çözüp yeniden kurgulamak yoluyla oraya uyum sağlarken olası yeni düzenlemeleri keşfederek mekânı da yeniden şekillendiriyor. Amfibio, birkaç günlüğüne uğradığı İstanbul’da –tarihi, edebi ve mitolojik başlangıçların çıkış limanı olmuş bu şehirde– bir karşılaşma ve paylaşma alanı sunuyor.
Lonardelli sözlerine şöyle devam ediyor: “Gökyüzünü rüzgâr çizer ile Marco Polo’nun yolculuğunun izinde, enstalasyonun bir etaptan diğerine ilerleyişi sırasında işin bütünlüğünü, serginin zamanı ve mekânının ötesinde yeniden tanımlanabilir bir kavram olarak görme eğilimi belirginleşiyor: Amfibio her seferinde yeni anlamlar, işlevler ve biçimlerle kendini zenginleştiriyor. Bu doğrultuda ilk defa İstanbul’da, Amfibio’nun sadece kendi başına ses üretmesine değil, aynı zamanda başkaları tarafından etkin biçimde bir performans mekânı olarak kullanılmasına da imkân tanıyoruz.”
Marco Polo’nun izinde güncel bir yolculuk
Gökyüzünü Rüzgâr Çizer projesi, Hangzhou’daki ilk etabında, 9 Kasım 2024’te CAA Sanat Müzesi’nde İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella’nın da katılımıyla açılan Mükemmel Yol başlıklı sergiyle, kendilerine kişisel bir yol bulma arayışındaki yeni kuşak Çinli sanatçılara odaklandı. Venedik’teki ikinci etapta, 10 Aralık’ta açılan Gulnur Mukazhanova. Umudun Hatırası sergisi ise Marco Polo’nun babası Niccolò ve amcası Matteo’nun daha az bilinen yolculuğunun izlediği coğrafi bölgeyi merkeze aldı. Kazakistan’ın engin bozkırlarını aşarak sayısız güzergâhtan birini takip edip daha da doğuya gitme fikri, bu erken dönem keşiflerinde doğmuştu.
Projenin görsel kimliği
Bu özel projenin görsel kimliği ve marka tasarımı Headline (Rovereto – İtalya) tarafından yaratıldı. Markanın tasarımında kullanılan üç boyutlu geometrik öğeler, nihai yerleşimlerinde Tao’nun sembolünü oluşturuyor. Sadece estetik değil, son derece kavramsal bir görsel seçim sunan bu yerleşimde geometrik şekiller yolculuğun eklemli ve karmaşık doğasını sembolize ederken ilerleme ve gelişmeyi çağrıştırıyor.
La Biennale di Venezia hakkında
1895’te kurulan Venedik Bienali (La Biennale di Venezia) günümüzde dünya çapındaki en saygın kültürel kurumlardan biri olarak kabul edilmektedir. Yeni güncel sanat akımlarının araştırma ve tanıtımında öncü konumdaki Venedik Bienali gerçekleştirdiği sergiler, sahne sanatları alanında performanslar, araştırmalar ve eğitimlerin yanı sıra her biri ayrı departman olan Sanat (1895), Mimarlık (1980), Film (1932), Tiyatro (1934), Dans (1999), Müzik (1930) alanlarında festival ve bienaller düzenler. Venedik Bienali’nin tüm tarihi, Giardini’deki Merkez Pavyon’da yer alan Kütüphane ile Tarihi Arşiv’in Arsenale’deki yeni merkezine taşınana kadar Marghera’daki ofislerinde tutulmakta olan belgelerinde kayıtlıdır.
La Biennale di Venezia, “Gökyüzünü Rüzgâr Çizer. Venedik Bienali Marco Polo’nun izinde” projesine destekleri için Brunello Cucinelli’ye teşekkür eder.
Amfibio Ses Günleri - Artİstanbul Feshane
2–5 Ekim 2025
Giriş ücretsiz
Her gün 10.00-20.00 arası ziyaret edilebilir.
2 Ekim Perşembe, 18.00
Cevdet Erek
Amfibio üzerine çeşitlemeler
Gökhan Deneç ve Fulya Uçanok ile
Hareket Haritaları’na geçiş
3 Ekim Cuma, 18.00
sa.ne.na.
Timber
4 Ekim Cumartesi, 18.00
MİAM Gendy Topluluğu
Birlikte Yaratma Buluşmaları
5 Ekim Pazar, 18.00
Peradi Ensemble
Polifonia: Yaşayan Yankılar
Sanatçılar, topluluklar ve performanslar hakkında
Cevdet Erek
Cevdet Erek, 1990’larda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde mimarlık okudu. Mimarlık mesleğini icra ederken bir yandan da rock grubu Nekropsi ile konserler verdi. 2011 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’nde (MİAM) ses mühendisliği ve tasarımı alanında yüksek lisansını tamamladı. Sanatsal pratiğinin önemli bir kısmı, genellikle ses sistemlerinin ve grafiklerin alışılmadık şekillerde kullanıldığı ve zaman zaman performanslarla harekete geçirilen mimari yapılar içeren, mekâna özgü enstalasyonlara odaklanıyor. Eserlerinin çoğu, Documenta ve İstanbul, São Paulo, Şarika, Singapur ve Sidney Bienalleri gibi önemli uluslararası sergiler için tasarlandı. 2017’de ÇIN ile Venedik Bienali 57. Uluslararası Sanat Sergisi’nde Türkiye’yi temsil etti. Erek, İTÜ Türk Müzik Devlet Konservatuvarı (TMDK) ve İTÜ MİAM’da öğretim üyesi olarak çalışıyor ve halen Nekropsi grubunun üyesi.
Gökhan Deneç
Gökhan Deneç, bir ses meraklısı ve müzik emekçisi. Mühendislik eğitimi ve bilişim alanındaki deneyiminin ardından, çeşitli enstrümanlar ve ses üreten nesnelerle denemeler yapma tutkusunu sürdürdü. İTÜ Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’nde (MİAM) yüksek lisansını tamamladı. Müzik endüstrisinde çoğunlukla canlı ses mühendisi olarak tanınan Deneç, İstanbul’daki çeşitli üniversitelerde ders verdi. Başlıca ilgi alanlarını ses tasarımı, deneysellik, gürültü, rezonans ve geri besleme oluşturuyor. Türkiye ve yurtdışında çeşitli projelerde performans sergilemiş, ses üretmiş ve işbirliği yapmış Deneç’in çalışmaları birçok alanda yankı buldu ve filmlere, performanslara, sergilere ve tiyatrolara da uzandı.
Fulya Uçanok
Fulya Uçanok, bir elektroakustik müzisyen, piyanist ve araştırmacı sanatçı. Beste yapıyor ve doğaçlamaya ilgi gösteriyor. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’nda klasik piyano eğitimi aldı ve ardından İTÜ Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’nde (MİAM) yüksek lisansını tamamladı. Endonezya Darmasiswa bursu ile 18 ayını Bali’de geçirdi ve Bali’nin Gender Wayang müziğinin icrası ile sosyo-sonik ilişkilerini inceledi. 2022 yılında İTÜ MİAM'da elektroakustik kompozisyon ve performans üzerine odaklanarak Ses Sanatları alanında doktorasını tamamladı. Aktif bir doğaçlama sanatçısı olarak çeşitli projelerde işbirliği yapıyor, piyano, nesneler ve canlı elektroakustik çalıyor, besteliyor ve performans sergiliyor. Aynı zamanda farklı geçmişlere sahip insanlarla dinleme/yapma alanları yaratmak ve paylaşmakla da ilgileniyor.
Hareket Haritaları
Gökhan Deneç ve Fulya Uçanok, performanslarında kendi pratiklerini ortak bir ses dünyasında buluşturuyor. DUNF adıyla ürettikleri müzik, öngörülemezliğe alan açan ve tam denetime karşı duran bir yaklaşım benimsiyor. Geri besleme sistemleri, elektroakustik işlemler, bulunmuş nesneler ve mekânın kendisiyle çalışarak; gürültülü, dokulu ve içine çeken bir ses ortamında belirsizlikler ve etkileşimler üzerinden ilerliyorlar. Feshane’nin değişken akustik koşullarına yanıt veren bu mekâna özgü performans, ses, mekân ve performansın iç içe geçtiği bir yolculuğa dönüşüyor ve seyirciye “yolculuk” ve “varış” kavramlarını yeniden düşünme imkânı sunuyor.
sa.ne.na
sa.ne.na; Amy Salsgiver, Kerem Öktem, Emre Günay, Ali Can Öztan, Onur Başkurt ve Danae Palaka’dan oluşan bir perküsyon topluluğu. Kuruluşundan bu yana grup, Türkiye’nin güncel müzik sahnesinde kendine özgü bir yer edindi ve deneysel ses dünyaları, klasik gelenekler ve çeşitli türlerde müzik yapan sanatçılarla kesişmeleri kapsayan geniş bir repertuvar oluşturdu. Elektroakustik işbirliklerinden multimedya sahnelemelerine dek geniş bir yelpazede ürettiği projelerinde çoğunlukla müzik, teknoloji ve performansı harmanladı. Konserlerin yanı sıra sa.ne.na, yeni yaratıcı sesleri desteklemek için genç besteciler ve topluluklarla çalışarak mentorluğa ve eğitime de önem veriyor. Topluluk, maceracılığından ödün vermeden perküsyonun sürekli genişleyen olanaklarını keşfetmeye devam ediyor.
Timber
Michael Gordon’un en çarpıcı ve radikal yapıtlarından biri sayılan Timber, altı perküsyoncunun bir daire içine yerleştirilmiş ahşap blokları çalmasıyla hayat bulur. “Simantra” adı verilen bu ağaç parçaları, vuruldukları yere ve şiddete göre en ince titreşimleri duyurmaya imkân veren, kuru ama zengin üst seslerle dolu bir tını taşır. Gordon’un hayalinde bu titizlikle yazılmış bestede altı ayrı çalgı tek bir bütün ses dokusuna dönüşür. Performans ilerledikçe, mekânda dolaşan, biçim değiştiren ve adeta hareket eden büyülü bir ses heykeli ortaya çıkar.
MİAM Gendy Topluluğu
MİAM GENDY Topluluğu; enstrüman tasarımı, kompozisyon ve performans aracılığıyla işbirliğine dayalı müzik üretimini araştıran deneysel bir platform olarak, 2024 yılında Sair Sinan Kestelli ve Serkan Sevilgen tarafından kuruldu. Topluluk, Serkan Sevilgen’in geliştirdiği web tabanlı Gendy Cloud platformunu kullanarak, eşler arası ses akışı olmaksızın gerçek zamanlı ağ tabanlı performanslar gerçekleştiriyor. Gendy Cloud, GENDYN algoritmasına erişim sağlayarak bunu tek ses sentez algoritması olarak kullanıyor. Çeşitli ses dokuları üretmedeki çok yönlülüğüyle öne çıkan bu algoritma, aynı zamanda yaratıcısı Iannis Xenakis’in mirasına bir saygı duruşu niteliği taşıyor. Topluluk bugüne dek, Arter’de düzenlenen Sonified Sempozyumu (2025) ile Antwerp Kraliyet Konservatuvarı’nda gerçekleştirilen Convergence Semineri (2025) kapsamında performanslar sundu.
Birlikte Yaratma Buluşmaları
Bu konser için özel olarak hazırlanan program, GENDY algoritmasının ürettiği zengin tınısal, dokusal ve devinimsel imkânlardan yararlanarak eserler seslendiriyor. Performansa eşlik eden görsel öğeler, projeksiyon aracılığıyla yansıtılarak izleyicilerin icracıların hangi parametreleri nasıl değiştirdiğini ve verilerin sistem içinde nasıl aktığını gerçek zamanlı olarak takip etmelerine imkân tanıyor. Dinamik görselleştirmelerle güçlendirilen bu deneyimin ardından, platformun daha basit bir versiyonu tanıtılacak ve izleyiciler ortak, doğaçlamaya dayalı bir performansa katılmaya davet edilecek.
Peradi Ensemble
Peradi Ensemble, 2019 yılında İstanbul’da dokuz kadın müzisyen tarafından kurulmuş, çok sesli ve çok dilli bir vokal topluluğu. Grubun adı, Gürcücede “renk” anlamına gelen peri sözcüğünden türetilen peradi’den geliyor. Topluluk için bu renkler yalnızca seslerin çeşitliliğini değil, aynı zamanda kültürlerin, dillerin, anıların ve duyguların zenginliğini de temsil ediyor. Repertuvarları; Anadolu, Balkanlar ve Kafkasya gibi yakın coğrafyalardan dünyanın farklı bölgelerinden halk şarkılarına kadar uzanıyor. Türkçe, Gürcüce, Lazca, Mingrelce, Bulgarca, Boşnakça, Kürtçe, Arapça, Ladino, Pontus Yunancası, Romence ve Fransızcanın da aralarında bulunduğu yaklaşık 25 dilde performans sergiliyorlar. Bu melodileri sahnede çok sesli düzenlemeler ve geleneksel enstrümanlarla harmanlayarak kendilerine özgü vokal yaklaşımlarıyla yeniden yorumluyorlar.
Polifonia: Yaşayan Yankılar
Performans, dünyanın farklı bölgelerinden geleneksel şarkıların polifonik düzenlemelerini sunuyor. Program, kültürel çeşitliliği ve gelenekleri ön plana çıkararak, kadınların ortak sesleri aracılığıyla kültürler arasında bir karşılaşma yaratmayı amaçlıyor. Performans, sözlü geleneğin zenginliğini ve topluluğun kapsayıcılık ile kültürlerarası diyaloğa olan bağlılığını vurguluyor. Repertuar, farklı gelenekleri bir araya getirerek hafıza, dayanıklılık ve diyalog temalarını yansıtıyor; çoksesliliğin evrenselliğini ve toplu seslerin birleştirici gücünü ortaya koyuyor.